Suçlu Ve Masum
Hiçbir insanın sebepsiz yere cinayet işleyeceğini düşünmüyorum.
Sebepsiz yere zarar vereceğini…
Bunu yapan bir canlı biliyorum. Onun sevgisiz büyüdüğünü ve yalnızlıktan paranoya derecesinde sapıttığını, kendi kendine gezdiği ormanda belki de ona rakip olacak kimse bulamadığından umudunu kaybettiğini.
Bu aklıma çok önceleri söylenmiş şu sözü getiriyor. “Biriyle savaşın bittiğinde ona dair umudun da biter.”
O kadar etkilediydi ki, anlatacak ne bir kelime ne tablo bulabildim.
Sadece seyrettim, uzaktan geceyi ve güneşi. Doğuşlarından batışlarını izleyip en önden en arkasını görebildim. Çünkü saydamdı güneşler, en az geceler kadar siyah olan gündüzler vardı.
İçlerinde en güzel günler, en unutulmaz anlar, en loş sahneler yer bulmuştu.
Bu denli psikopat ruhları barındıran yerler en acımasız şekilde kapatılmış ve korumaya alınmıştı ama unuttukları bir şey vardı.
Hepsi suçlu potansiyeli taşıyan insanlar değiller, cesaret timsali değiller.
Ya suç üzerine atılmış ya yanlış anlaşılmış insanlar.
Onlar, suçsuz olduklarını defalarca söyleseler de kimse dinlemiyor, haliyle anlayıp üzerinde küçük bir zaman dahi olsa kafa yormuyorlar. Ne yapsalar boş.
Sonra boşa geçen zamanlar akıp gidiyor. Gözler buna alışmış ama yürekler aynı monotonluğa tahammül edemiyor. İnkar ediyorlar: “Biz suçsuzuz!” diye bağırıyorlar.
Fark ediliyor bazı sorgulayıcı zihinler tarafından. Görmezden gelmez ise bir kişi el kaldırıyor.
“İtirazım var! Haksız yere insanları alıkoyuyorsunuz. Nerede adalet! Nerede insanlık! Söylesenize”
Verecek cevap bulamayan yargıçlar suspus dinliyor. Bu kısa zaman sonunda değişen bir şeyler var.
“Suçsuz olduğuna karar verildi.”
Duyulan bu ses, yıllar sonra, o beyinlerde oldukça sarsıcı bir name gibi etki bırakıyor.
Ellerindeki kelepçeler gevşiyor, serbest kalıyor bilekleri gözü yaşlı erkeğin-kadının.
Ne fark eder, cinsiyetler.
Önem arz eden, suçlu olmak veya olmamak.
Suçlu olmak için deliller, suçsuz kalmak için gerçekler gerek bize.
En başından gerek. Bilinmesi gerek, anlaşılması gerek. Fazlasına ihtiyacımız yok.
Ya sevip ya terk etmek,
Ya gelip ya gitmek,
Ya özlemek ya taşlamak,
Ya merak duymak ya vazgeçmek gibi kesin çizgiler gerek.
Basit olsa da okuyup geçmek, anlamaya çalışmakta marifet belirir. O cevheri bir yerlerde bulacağız, bir gün.
Elbet birgün.