Uzak diyarların birinde, uzakça bir kasabada yaşayan Sırma, ailenin üç kızından en büyüğüydü. Anneleri ölünce, babaları üvey ana evime gelir, kızlarıma kötü davranır, canlarım incinmesin diyerek başka evlilik yapmamıştı.
Ali Amca’nın Kundura Dükkânı
Ali bey, 66 yaşında, çalışkan, dürüst, yardım sever ve yörenin en sevilip sayılan kişisiydi. Bütün gün Kadırga caddesinin köşesindeki dükkânında, ayakkabı tamiri yapar, yeni ayakkabılar üretir ve evine bağlı bir adamdı. Üç kızı vardı. Sırma en büyükleriydi. Zeliha Sırma’dan iki yaş küçük, en küçük olan Sabiha ise üç yaş küçüktü. Kızların birbirine olan sevgisi ve bağlılığı herkesin dilindeydi. Üçü de çok güzeldi ama Sırma’nın güzelliği efsaneydi. Doğduğunda saçı bile olmayan o sevimli kız, büyüdükçe güzelliği dillere destan olmuştu.
Çok çalışkandı. Annesi öldükten sonra, kız kardeşlerini büyütmüş, babasına can yoldaşı olmuştu. Zeliha ve Sabiha eğitimlerine devam ediyorlardı ancak Sırma, evin ihtiyaçlarını gidermek, baba ve kardeşlerine bakmak için okulu bırakmıştı. Öğretmen olmak istiyordu.
En büyük hayali buydu ama hayat şartları okumasını engellemişti. Zeliha, ikinci kızıydı evin. Cin gibi zeki, uysal, baba ve kardeşlerini asla üzmeyen ve derslerinde başarılı bir öğrenciydi.
Sorumluluklarını bilirdi. Dersten arta kalan zamanlarda, Sabiha ile eğlenmek ablasına yardım etmek ve babasına kahve yapmayı çok severdi. Sabiha, kızların en küçüğü idi. Ara sıra şımarıklık yapsa da asla ailesini üzecek davranışlarda bulunmazdı. Ali bey, onları sorumluluk duygusu içinde gerçek birer hanımefendi olarak yetiştirmişti. Yani elinden geleni yapmıştı. Bu üç güzel kız, babasının gurur kaynağıydı.
Sırma- Dükkâna Gelen Yabancı
Ali amca, yine bir sabah erken açtı dükkânını. Erken kalkan erken yol ayır, kazancı hep bereketli olur, derdi. Bir sabah namazından sonra uyku tutmayınca, Sırma’nın hazırladığı kahvaltısını yapmış ve dükkâna gelmişti. Sırma, babasının namaza kalktıktan sonra kahvaltısını yapıp işe gideceğini bildiğinden, babasından evvel kalkar, kahvaltısını hazırlardı.
Ali amca, dükkânda önüne eğilmiş, ayakkabı tamiri yapıyordu. O kadar işine dalmıştı ki dükkândan içeri girip, kapının önünde kendisini uzun süre izleyen genç adamı fark etmedi bile. Bir ara, bir hisse kapılarak başını kaldırdı. Genç adam ilgiyle onu izliyordu. Sakalları uzamış, üstü de pek bir eskiydi.
- Ne zaman geldin delikanlı, hiç fark etmedim.
- Özür dilerim. Korkutmak istemedim. O kadar güzel çalışıyorsunuz ki hayran kalmamak elde değil. Sizi izledim öylesine
- Kimsin peki, derdin nedir? Söyle evlat.
- Ben uzak bir ilden geliyorum. Hayatta hiç kimsem yok. Çok yoruldum ve artık bir yere yerleşmeye kadar verdim. Burası çok güzel bir yer. Bana sizin yardım edebileceğinizi söylediler. Bir iş ve kalacak bir yer arıyorum. Bana yardım edebilir misiniz?
- Tabi evladım, geç bir otur soluklan hele. Her derdin bir çaresi vardır elbet.
- Sağ ol bey amca
- Gel evladım, şuradaki söküyü çekiver hele. Bir de bakalım kimlerdensin. Hay Allah ben de sanki tanıyacakmış gibi sordum.
- Rica ederim amca. Benim hayatta kimsem yok. Anne ve babam, ben çok küçükken bir kazada ölmüşler. Halam büyüttü beni ancak o da ölünce tek kaldım. Malı mülkü satıp borçları ödedim. Az param kaldı bende çıkıp nasibimi arayayım dedim.
- Mekânları cennet olsun, evladım. Adın nedir peki?
- Kemal, bey amcacığım, adım Kemal
- Hoş geldin Kemal, bakalım senin için ne yapabiliriz. Biraz düşüneyim evladım. Bak arka tarafta ocağın üstünde çay var. İki bardak çay dök getir, bu arada ben de bir çözüm bulayım.
- Tamam, bey amca Kemal, arka tarafa geçti. Küçük ama temiz bir mutfak vardı burada. Belli diye düşündü, hem titiz hem de işinin ehli bir amca. İki bardağa çay doldurduktan sonra Ali amcanın yanına döndü. Çayı masasına bıraktı. Kendi çayını yudumlamaya başladı.
- Kemal, hiçbir iş öğrendin mi? Ne iş gelir elinden.
- Pek çalışmadım ama her işi çok kolay öğrenirim. Yalan olsun diye demiyorum ha. İşleri çabuk kavramak gibi bir yeteneğim vardır. Ama seveceğim işi henüz bulamadım. Severek çalışmak daha güzel olmaz mı? Bakın, siz büyük aşkla bu işi yapıyorsunuz belli.
- Evet, ben işimi severek yapıyorum. Haklısın oğlum. Peki, var mısın sana da öğreteyim bu işi. Hem zanaatın olur hem de nafakanı çıkartırsın. Bak, arkada mutfak ve küçük bir yatağı olan bir oda var. Burada kalırsın. Yemeyi içmeyi dert etme. Kızım her gün yemek getirir. Söylerim biraz fazla getirir.
- Allah bağışlasın Ali Bey amca. Kaç çocuğunuz var?
- Üç tane güzel kız evladım var. Çok akıllı kızlar. İkisi okuyor, en büyükleri onlara bakmak için okulu bıraktı. Anaları erken ölün… Derin bir sessizlik oldu.
– Neyse sen ver kararını, otur düşün hele. Gençler pek hevesli değil böyle işlere.
– Düşünecek bir şey yok amcacığım, öğrenmeyi çok isterim.
– Tamam, o vakit, iç çayını az da dinlen, ondan sonra gel yamacıma.
Kemal, çayını yudumladı. Çok sevmişti bu adamı. Söylendiği kadar vardı. Gerçekten iyiliksever ve hoş sohbet bir adamdı. İçi ısınmıştı. Ali amca da sevmişti bu sevimli delikanlıyı ama şu kılık kıyafeti için bir çözüm bulmalıydı. Bir de sakalları çok uzundu. Onu da halletmek gerekliydi. Telefonuna uzandı. Numaraları yavaşça çevirdi.
- Nasılsın güzel kızım, ne yapıyorsun. Haa tamam. Bugün gelecek misin öğlen? Gelirken benim temiz kıyafetlerimden getirir misin? Bir de yemeği biraz
fazla dök kaba, iki kişiyiz bugün. Gelince görürsün yavrum. Hadi selametle.
Sırma- Ev
Sırma, elinde telefon kalakaldı. İki kişi mi? Kıyafet mi? Neyse, babamın bir bildiği vardır elbet diye düşürerek telefonu kapadı. Yemeği pişmek üzereydi zaten. Her zamankinden daha büyük bir saklama kabı aldı eline. Ocağın yanına koydu. Yemeğin pişmesine 5- 6 dakika vardı. Hazırlanmak üzere odasına gitti.
Kıyafetleri hazırdı. 5 dakikada giyindi ve mutfağa gitti. Yemek pişmişti. Ocağı söndürdü. Eline kepçeyi alıp, kaba yemeği koymaya başladı. Bu arada aklında düşünceler vardı. Tamam, babası iyi bir adamdı, ama bu güne kadar asla ne kıyafet ne de fazla yemek istemiş.
Ali amca ve Kemal – Dükkân
- Ali amca, cüzdanını eline aldı. İçinden berbere yetecek kadar para çıkardı.
- Kemal oğlum, şu köşede bir berber var. Haydi, git, şu sakallarını iyice bir yolsun. O Saçlarını da bir düzene koysun. Selamımı söylemeyi unutma.
- Tamam, Ali Bey amca Kemal dükkândan çıktı. Köşedeki berber dükkânına hemencecik giriverdi. Kimse yoktu sırada. Ali beyin selamını iletti. Berber, eline makasını alıp Kemal’in saçına şekil verip sakallarını kesmeye başladı.
Sırma – Ev
Sırma, pişen yemeği usulca kaba boşalttı. Poşetin içine koydu. Çantasını aldı ve ayakkabısını giyip evden çıktı. Hava biraz serinlemişti ama yine de güzeldi. Ağaçlarda yeni açmaya başlayan kiraz çiçeklerini, karanfilleri, sardunyaları izleyerek dükkâna gitti. Babası yine işine dalmış çalışıyordu. Bir süre izledi. Ne kadar tatlı bir adamdı, gidip yanaklarından bir makas alayım diye düşündü. Ama rahatsız etmek istemedi.
- Baba
- Kızım geldin mi? Fark etmedim
- Geldim baba, yemeği ve kıyafetleri getirdim. Nereye bırakayım?
- İçeri bırak kızım.
- Eee hani misafirin babacım
- Gelecek birazdan, haydi sen oyalanma da vakitlice dön eve. Akşama anlatırım her şeyi
– Tamam, baba, sen nasıl istersen dedi ve dükkândan çıktı. Yakışıklı bir gencin, dükkândan çıkarken onu izlediğinden habersizdi. Eve döndü ama aklı bütün gün babasında kaldı.
Bu arada Kemal, berberdeki işini bitirmiş dükkâna dönmüştü. Ali amca, karşısındaki genci görünce çok şaşırdı. Gözlerinin maviliğini görmüştü ama böyle yakışıklı bir gencin çıkacağını tahmin etmemişti.
- Kemal, oğlum. Bu ne yakışıklılık. Desene dükkân kızların akınına uğrayacak.
- Aman Ali Bey amca. Benim işim olmaz kızlarla. Ben gönlümün prensesini arıyorum hala.
Gülüştüler. Vakit ilerlemişti. Namaz vakti gelince dükkâna mukayyet ol, bir de arka tarafta kıyafetler var. İkimiz de zayıfız. Uyar sana diye kıyafetlerini değiştirmesini istedi. Namazdan dönen Ali amca, yeni kıyafetler içinde genci daha da güzel buldu. Keşke Sırma’m böyle bir gençle evlense, nasip, diye düşündü.
Akşama kadar Kemal’e işin inceliklerini öğretmeye başladı. Akşam olunca da artık paydos deyip, dükkânı Kemal’e emanet etti. Eve geldi. Kızlar evde, sofrayı kurmuş, babalarını bekliyorlardı. Odasına çıktı, üstünü değiştirdi. Kızların yanına geldi. Sofraya oturdu. Kızlar öylece yüzüne bakıyorlardı.
Sabiha
- Babacığım, hayırlı olsun yeni misafirin. Bize bir bahseder misin?
- Kimsesiz garibin teki, gencecik pırıl pırıl bir genç. Bir de yakışıklı sormayın. Valla
Dükkân kızların akınına uğrayacak
- Desene baba işlerin daha fazla açılacak dedi. Zeliha. Gülüştüler.
- Hadi soğutmayın yemeğinizi. Babamın bir bildiği vardır elbet, dedi Sırma.
Yemeklerini bitirdiler. Kahveler benden deyip içeri gitti Sabiha. Zeliha’da ben sofrayı toplarım deyip, işe girişti.
- Baba, hayırlısı olsun, diye konuştu Sırma. Sen çok iyi adamsın ama yine de bugün
tanıdığın birine dükkânı emanet edip gelmişsin.
- Her şey olacağına varır kızım.
Aradan günler geçti. Bu arada Kemal, kızlarla tanışmıştı. İşlerden arta kalan zamanlarda, Ali beyin evine gidiyor, kışlık odunları kesme ve dizme, bahçeyle uğraşma gibi işlerde yardım ediyor, dükkândaki siparişleri de zamanında yetiştiriyor ve yaptığı işlerle takdir topluyordu. Bu arada Sabiha ve Zeliha’da, Kemal’e ağabeyleri gibi davranmaya başlamıştı. Kemal’ de onları çok koruyordu ama Sırma’ya karşı özel ilgisi herkesin dikkatini çekmişti. Sırma’da ona karşı ilgisiz değildi. Ali amca da bunun farkına varmıştı. Niyeti iyiydi. Kemal, damadı olsun istiyordu. Biraz daha bekleyeyim. Sonra çocuklarla konuşurum diye düşündü.
Kemal’in Evi
Sonbahar bitmiş, kış kendini göstermeye başlamış, havalar soğumuştu. Bu arada Kemal, kendisine sobalı küçük bir ev tutmuştu. Yemeklerini dükkânda yiyor, akşam eve gelince de sobanın üstündeki küçük demliğinde demlediği çayını içiyordu, tabii ki Sırma’sını düşünerek. Artık konuşmanın zamanı geldi diye düşündü. Harekete geçme vakti idi. Yarın ustayla konuşayım, Bir iki gün izin isteyecekti. Yapması gereken önemli bir işi vardı.
Sabah erken uyandı. Adet edinmişti, erken kalkar ve erkenden dükkânı açardı. Ustası, sabahın bereketi güzel olur derdi ve haklıydı. O gün için daha erken gidip, usta gelinceye kadar elindeki işleri bitirdi.
Dükkânda Önemli Konuşma
– Günaydın Ali amca
- Hayırlı sabahlar evladım
- Ali amca, siz gelinceye kadar işlerimi bitirdim. Sizden bir iki gün izin isteyeceğim.
Halletmem gereken önemli bir şey var.
- Tabi evladım, çok çalıştın zaten. Biraz dinlenmek hakkın. Git işlerini hallet sen.
- Sağ ol Ali Bey amca
Kemal, dükkândan çıktı. Eve doğru yola koyuldu. Çantası hazırdı zaten. Terminale kadar minibüsle gitti ve saati gelince otobüse bindi. Aklındakileri bir an önce uygulamalıydı.
Aradan iki gün geçti. Kemal’in yokluğu, gittiği gün hissedilmeye başlanmıştı. Özellikle Sırma, onu çok özlüyordu. Ali bey amca, dükkânda işlerini bitirmiş ve az hava almaya çıkmıştı. O sırada, tam önünde, hayatında hiç görmediği kadar güzel bir araba durdu.
Özel şoför bile vardı. Aracın tüm kapıları aynı anda açıldı. Araç herkesin dikkatini çekmişti.
Arka taraftan oldukça şık giyimli ve yakışıklı bir bey ile kendi kadar şık ve çok güzel bir kadın indi. Şoförün yanındaki kapıdan ineni görünce Ali Bey şaşırdı.
- Kemal, oğlum. Ama sen!..
Kemal, koşarak yanına geldi ve ellerini öptü.
- Ali amca, tanıştırayım. Annem ve babam.
- Anlamadım. Oğlum hani senin kimsen yoktu.
- Yalan söyledim Ali amca. Ama inan çok geçerli bir sebebim vardı. Şimdi evinize gelen bu tanrı misafirlerini kabul eder misiniz?
- Tabi evladım.
- O halde gidelim, deyip dükkânın kapısını kilitledi ve aracın arka kapısını açtı. Kemal, ön tarafa bindi ve şoföre evi tarif etmeye başladı. Ali amca hala şaşkındı.
- Eve geçince her şeyi anlatacağım. Az sabır. Eve vardılar. Ali bey amca zili çaldı. Sırma kapıyı açtı, babasını karşısında görünce şaşırdı. Fakat arkada çok güzel bir aracın durduğunu gördü. Babasına baktı.
- Misafirlerimiz var kızım. Git bir çay demle.
Sırma arabadan inenleri görünce şaşırdı. Çünkü Kemal, pırıl pırıl kıyafetlerle karşısında duruyordu. Yüzüne baktı. Kemal gülümsedi. İçeri girip salona geçtiler. Kemal söze başladı.
- Şaşkınlığınızı anlıyorum. Sizlere açıklamak istedim. Ben uzun zaman önce, bir
Tanıdığımdan, kızınız Sırma’nın varlığını öğrenmiştim. Güzel olduğu kadar erdemli bir kız diye tanıtmışlardı. Fotoğrafını görünce de çok beğendim. Ben gördüğünüz gibi fakir bir genç değilim. Aksine çok zenginim.
Sizleri ve Sırma hanımı tanımak için böyle bir yol düşündüm. Ailem de kabul edince, kılığımı değiştirip yanınıza geldim. Sizleri gördüm, tanıdım. En az kendi ailem kadar da sevdim. Evet, baba, söz senin, diyerek Adnan beye baktı.
- Ali bey, adım Adnan. Bu hanım da eşim Semiha. Oğlum sizlerden ve yapacaklarından bahsedince, bir bildiği vardır diye ses çıkartmadım. Benim oğlum yurt dışında tahsil görmüş dürüst ve çalışkan bir gençtir. İki üniversite bitirdi. Şirketlerde benimle birlikte çok çalıştı ve başardı. Genç yaşına rağmen, sayılı iş adamlarından biri oldu. Evlenmek istediğini söyleyip sizleri yakından tanımak istediğini de bize bildirdi. Annesi ve ben ona çok güveniriz. Gelip sizleri anlatıp, niyetini de söyleyince, biz de sizinle tanışmak için buraya geldik. Sırma kızımızla da bir görüşmek dileriz.
- Sırma, gel kızım.
Sırma mutfakta idi, babası çağırınca hemen geldi. Utangaç bir kızdı.
- Buyurun babacım.
- Bak kızım, sana sonra durumu izah ederim. Ama şunu bil, Adnan beyler seni Kemal oğluma istemeye gelmişler. Kemal’i tanıyoruz, biliyoruz. Ben olur diye bakıyorum ama son söz senin.
- Sen nasıl uygun görürsen babacım
Ali bey diye söz aldı Adnan bay. Duydum ki kızımız, kardeşleri ve sizinle ilgilenmek için eğitimini yarıda bırakmış. Eğer bizim kızımız olmayı kabil ederse, onun eğitimine devam etmesini istiyoruz. Biz onu her hali ile severiz. Ama hayallerini gerçekleştirmesini Kemal çok istiyor. Ayrıca iki kızımız daha varmış. Onlar nerede?
- Şimdi gelirler. O sırada zil çaldı. Gelen kızlardı. Kapının önündeki aracı görmüş ve meraklanmışlardı. Kemal’i evde görünce, ağabeycim hoş geldin deyip ona sarıldılar. Kemal’de iki günde kızları özlemişti. Anne ve babasıyla tanıştırınca kızların şaşkın yüz ifadesi herkesi güldürdü. Babası durumu anlatınca ablaları için çok sevindiler. Adnan tekrar söz aldı.
- Ali bey, kızların de güzel bir eğitim almasını istiyoruz. Bu yüzden bizim vakfın çalıştığı okullara yerleştirmek istiyoruz. Kızınız sizden ayrılmayacağı için, siz de artık dinlenin de çocuklarınız size bakacak bundan sonra. Dükkânınızı başkasına devredin. Sizi de ailemizin bir parçası olarak görmek bizi çok sevindirir. Oğlum bize niyetini söylediği an biz her şeyi hazırladık. Çocukların oturacağı evin yanında kızlar ve sizin için bir ev hazırlandı. Bundan sonraki hayatınızı huzur içinde geçirmemizin vakti geldi. Çok çalıştınız, yoruldunuz. İşleri gençlere devredip var mısınız tavla partileri yapmaya.
Ali bey ne diyeceğini bilemiyordu. Kızının Kemal’e bakışını yakaladığı an olur kararını verdi.
- Madem çocuklar karar verdi. E hayırlısı olsun.
Kemal çok mutluydu. Nihayet sevgilisine kavuşmuştu. Ellerine sarıldı, iki babasının ve annesinin elini öptü mutlulukla. Hemen geliyorum deyip dışarı çıktı. Döndüğünde ellerinde güller ve yüzük kutusu vardı. Orada nişanı yaptılar. Tüm hazırlıklar tamam olduğu için en kısa sürede düğün de yapıldı.
Ali bey amca, kızları da alıp şehre, kızının evinin yanındaki eve yerleşti. Artık tek aile gibiydiler. Sırma, çok sevdiği okuluna geri döndü. Öğretmenlik hayalini gerçekleştirdi ve vakfa bağlı okullardan birinde çalışmaya başladı. Zeliha hemşire oldu. Sabiha ise en çok istediği meslek olan tıp fakültesini ikincilikle bitirip doktorluk yapmaya başladı, ama ücra bir yerde gönüllü olarak. Bilirdi ki orada kendisine daha çok ihtiyaç vardı.
Adnan Bey ve Ali amca, her akşam bir araya gelip, keyifli yemekler yiyip, tavla partilerine devam ettiler. Zeliha ve Sabiha’da nişanlanınca aile daha da büyüdü.
Kemal, önce bu mutlu aile tablosunu izledi. Ne kadar güzel bir ailem var diye düşündü. Yanına gelen Sırma’ya sarıldı.
- Sırma’m mutlu musun sevgilim?
- Seninle her günüm çok mutlu ve özel aşkım, deyip Sırma sevgilisinin dudağına tatlı
bir öpücük kondurdu.