Geçmişten günümüze kadar süregelen toplum değer yargıları, birçok konuda kendini göstermektedir. Aldatmayan erkeğin olmadığı kanısı da bunlardan sadece bir tanesidir. Kadınların zihinlerinde küçük yaşlardan itibaren yer edinmiş aldatılmak korkusu, bilinç altına işlenmiş özel ve önemli bir konudur. İkili ilişkileri, yaşamı, evlilikleri ve aile yapısını derinden etkileyen aldatılmak korkusu, ne kadar zihnin arka planına itilmek istense de, yarar sağlamamakta, her an canlılığını baki tutmaktadır.
Erkeklerin hormonlarının aldatmaya meyilli ve elverişli olduğu uzmanlar tarafından da dile getirilen bir husustur. Evli yada partneri olan bir kadın, elinde herhangi bir olgu olsun yada olmasın, eşine, bilinç altına yerleştirilmiş aldatılmak korkusundan mütevellit, hep şüphe ile yaklaşmaktadır.
Hal böyle olunca, güvensizlik üzerine kurulu ilişkiler zamanla yıpranmakta, aşılması güç zorluklar ile karşı karşıya kalınmaktadır.
Aldatılma Korkusunun Yenilmesi
Güven, saygı ve sevgi üçlüsü üzerine kurulması gereken ikili ilişkilerde, en önemli faktör olan güvenin varlığı yerle bir edildiği takdirde, tamiri imkansız ağır tablolar ortaya çıkmaktadır.
Kadınların hislerinin kuvvetli olduğu bilinen bir gerçek olsa da, sadece yaşanılan toplumsal hayattan bilinç altına empoze edilen korkulardan ötürü de, paranoyaklık yapılabilmektedir. Bu konuda yapılması gereken en önemli konu, aldatılmak korkusunun yarattığı yıkımdan bir an önce kurtulmaktır. Şüphelenecek ve üzerine gidilecek herhangi bir unsur yok ise, gereksiz ayrıntılar ile anı yaşamaktan geri kalmamak gerekmektedir.
Aldatılma korkusu, psikolojik sıkıntılar yaratacak derecelere ulaşır ise, hem kişi kendisinin hem de partnerinin hayatını çekilmez hale getirmektedir. İki farklı hayatın ortak bir paydada buluşmasına yönelik atılan adımlarda, şüphe unsuru yer almamalıdır.
Göz önünde olunan herhangi bir durum yok ise, gereksiz evhamlar ile kişi partnerini çıkmazlara sokmamalı, kafasında dönüp duran düşünceleri bir kenara bırakıp, ilişkisinin hayatına kattığı artılara yoğunlaşmalıdır. Yaşanacak ve kurulacak ailelerin, uzun soluklu olması açısından gerekli manevi donanımlara sahip olmak gerekmektedir.