Zaman mı acımasız yoksa biz miyiz bilemiyorum. Ne kadar çabuk büyüdük. Ne kadar çabuk yenik düştük hayata. Pek çok şey zaman ilerledikçe, değerini yitiriyor. Elimizde olan şeylerin kıymetini bilmeden yitiriyoruz. Arkadaşlarımızı unutuyoruz. Oysa onlar değil miydi hayatımızdaki her iyi ve kötü günleri paylaştığımız. Dost bildiklerimizi unutuyoruz. Oysa onlar değil miydi bizim en kara günümüzde yanımızda olanımız. Ailemizi, âşık olduğumuz insanı, hayatımız boyunca yanımızda olacak dediğimiz herkesi ve her şeyi yitiriyoruz. Kelimeleri tüketiyoruz.
Şarkıları Yitiriyoruz
Günlerimizi yitiriyoruz. Aslında çok uzun dediğimiz hayat, bakmışız bir gün bitivermiş. Sevdiğimiz sanatçıları unutuyoruz. İzlerken aşık olduğumuz senaryoları birer birer çıkartıyoruz hayatımızdan. Hepimizin bir dörtlüğü vardır hayatımızda, güzel bir şiir ya da ömrümün şarkısı dediğimiz. Dinlerken mest olduğumuz, hüzünlendiğimiz, her kıtasında kendimizi bulduğumuz şarkıları unutuyoruz.
Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya isimli kitabında şöyle der. “ Kolay vazgeçerek hiçbir şey elde edemezsin “. Oysa artık ne kadar kolay vazgeçiyoruz her şeyden, hatta hayatın kendisinden.
Kolay Vazgeçiyoruz
Aldığımız bir kitabı belki birkaç sayfa okuyup, kitaplığın rafları arasına kaldırıyoruz. Oysa o kitabın yazılmasındaki emeği düşünmüyoruz. İçinde belki de hayatımızı değiştirecek kelimeleri kendi elimizle, bile isteye tozlu raflar ardına saklıyoruz. O çok beğendiğimiz çanta. Kaç kere kullandık. Bir mi? iki mi? Sonra dolabın en ücra kasabasına terk ediyoruz. Belki bir daha hiç görüşmemek üzere. Zamanı acımasızca kullanıyoruz. Hayatın koşuşturmasına o kadar kaptırıyoruz ki kendimizi, benliğimizi unutuyoruz. Balkonda açan çiçeği fark etmiyoruz. Ağaçlardaki meyveleri dalında çürütüyoruz. İnsanlara güven duygusunu öylesine almışlar ki elimizden, bazen kendimize bile güvenemiyoruz. Ve biz insanlığı tüketiyoruz.