Geçmişten günümüze paylaşıldığı üzere, esas sevginin, ‘SEVGİ DOKUNMAK DEĞİLDİR’ olarak nitelendirildiğine hepimiz aşinayızdır. Yazımın bir bölümünü aşk ve sevgiyi ayırmakla birlikte aslında değinmek istediğim; başladığı andan itibaren televizyon reklamlarında da sık sık duyduğumuz: Ayrılık ile birlikte “Bu zamanda görüşmeyelim demek: ‘seni seviyorum demek’” algısını başlatan küresel salgın KORONA (covid-19)’nın, şimdi ve gelecekteki hayatımıza olumlu etkileri…
Kor Gibi Ayrılık Acısı
Aşk Gemisinin yanaştığı kıyıya, “Ayrılık Limanı” demek, demek kulağa hoş geliyor. Dinlediğimiz ve trend olan müziklerin genel duygusunu “ölüm, acı, ayrılık, yanıyorum” gibi kelimeler oluşturuyor. Neden? Acaba kendimizi yeterince sevmiyor muyuz? Kendimize eziyet etmekten hoşlanıyor muyuz? Tabii ki eziyet görüyorsak görüşmemiz uygun değil ancak burada ki asıl manayı yansıtabildiğimden eminim…
Bu Limanın Aşkı, Ayrılık
Ayrılık mesajları dört bir yanda cereyan ediyor. Birleşmek ya da bir şeyleri düzeltmek için birbirine akıl veren insan sayısı, içinde bulunduğumuz olağanüstü hale kadar “ayrıl o zaman, boş ver” diyenlere göre bir elin parmağı oranında seyrediyordu.
Gezecek, takılacak başkasını bulurum düşüncesiyle hop, diğer bir dala gerçekleşen geniş açılı atlayışlar yerini, ılımlı düşünceler eşliğinde harika anlaşmalara bıraktı. Hatta kimileri en uzun ilişkisini yaşadı. Covid-19 dönemi içimizde bir yerlerde gizli kalan duyguyu; kendimizi ne kadar sevdiğimizi hatırlattı. İnsanı da kendimiz gibi sevebilmeyi.
Kendinize Sarılın
Aynı evin içinde dahi birbirine sarılmayı unutmak durumunda kalan, başta sağlık sektöründe yer alan insanlar dahil, aşkın bu zamanda yaşadığı ve yaşamaya devam edeceği bu büyük devriminden sonra diğer nesilleri de şekillendirebilecek o muhteşem akımın bireyler arasındaki bağları geliştireceği umuduyla yapılması gereken tek eylem kendinize sarılmaktır.
Aşk kalbin çocuğudur ve bizler çocuklarımıza gözümüz gibi bakarız. Kalbin kelime anlamı ise, yönelmektir. Kalbimiz yönelmeye müsaittir; ancak döner dolaşır aynı yerinde durur. Kendimize yönelmeyi ve kendimizi yönetmeyi bilmeliyiz. Ona kendi gözümüzden, gözümüz gibi bakmalıyız.
Yakın çevremizden ayrılık sürecimizde biraz kendi içimize dönmek, kendi duygularımıza önem vermek hatta kendimizi sevmek, kendimize sarılabilmek mümkün değil mi? Haydi! Hemen şimdi kendinize sarılın ve koskocaman bir seni seviyorum diyin.
Sarılma Vakası
Covid-19 vaka sayısı haberlerinin olduğunu ve birçok can kaybına sebebiyet verdiğini şüphesiz biliyoruz. Bu zaten olası değil mi? Hatta C-19 olmasa da olacak olan? Bir nevi eceliyle gelmeyen eceli bilmek! Ya da yaratıcının affetmek için bahane arıyor olması da diyebilir miyiz?
Öyle de birçoğunun, kardeşim ya da anne diye seslendiği insanların bulunduğu yoğun bakım odasına girip, ölüm haberi ihtimaline karşı son bir defa da olsa onlara, “Seni Seviyorum” edasıyla doyasıya sarılamamasına ne demeli? Çoğunuz bu hissiyatı yaşadı. Yaşamayanlarsa yakın çevresinden asıl kaybetmenin ne demek olduğunu gördü.
Nasıl ki insan her canlının mutlaka bir gün öleceğini biliyordu; bu can kayıplarını da aynı böyle düşün diyerek bir nebze olsun bazı acıları dindirebildi ya, işte yine bunu söyleyerek kendine sarılmayı başaran nicelerinden olmak, kendimize verdiğimiz değeri başkalarına da yaşatmak için en doğal temeli oluşturdu…
Gelecek
Yaşayarak, görerek, hissederek yaşamak insanı kat-i suretle değiştirdi. Küçücük bir virüsün sebebiyet verdiği bu ayrılıklar, aile bağlarından aşk ve sevgi bağlarına kadar her şeyi güçlendirdi. Gelecekte daha içten yaşanacak sarılmaları tazeledi. Topluma örnek oluşturacak birçok davranışı geliştirdi. Her şeyden önce, inançların bağışıklık sistemini güçlendirdi ve insan yeniden doğdu geleceğe.
Tabii öte yandan sosyal ortamlarda görüşmelerin kısıtlanması, dolaylı olarak bazı ilişkilerin arasının genişlemesine yol açmış olsa da daha fazla olumsuz yönlerden bahsederek olumlu yönlerden elde edeceğiniz huzuru kesintiye uğratmak niyetinde değilim. Gelecek nesil bu olumlu yanların hepsine, atalarının kendilerine sarılması sayesinde hak kazandı. Ayrılığın en güzel yanı da bu ya … Geleceğe bir şeyler bırakabilmek.
Fedakarlık, Bir Kuruluş Değildir.
Hiç kimse fedakarlıktan vadesiz bir kazanç elde edemez. Çünkü neyi feda ettiğin önemlidir ve bir şeyleri feda ederken kar etmiş sayılmazsın. Sadece ölüm, yaşadığın hayattan kişisel olarak elde ettiğin karı sana verebilir. Kar sağlayacağın kesin de değildir. Ama hayatlarını feda edenler, mutlaka geleceğe kar sağlamış olur. Bugün olduğu gibi…
En kısa sürede birbirimizle parklarda, sokaklarda çarpışıp, yine pardon demek dileklerimizle…